loader image
İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çin-Rusya Rekabeti Bağlamında Kazakistan’ın Jeopolitik Konumu

Giriş

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya, küresel güç mücadelesinin yeniden şekillendiği önemli bir jeopolitik alan haline gelmiştir. Bu dönüşümün merkezinde yer alan Kazakistan, hem coğrafi büyüklüğü hem de enerji kaynakları ve ulaşım koridorları üzerindeki stratejik konumuyla bölgesel ve küresel aktörlerin dikkatini çeken kilit bir devlettir. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasındaki rekabetin farklı boyutlarda yoğunlaştığı Avrasya coğrafyasında, Kazakistan hem ekonomik projelerin geçiş güzergâhı hem de güvenlik stratejilerinin odak noktası olarak öne çıkmaktadır. Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi kapsamında Orta Koridor’da kritik bir rol üstlenen Kazakistan, aynı zamanda Rusya’nın “yakın çevre doktrini”nin temel halkalarından biridir. Bu çalışma, söz konusu iki büyük güç arasındaki etki mücadelesinin Kazakistan özelinde nasıl tezahür ettiğini analiz etmeyi amaçlamakta ve Kazakistan’ın çok vektörlü dış politikasının bu rekabet ortamında nasıl bir denge stratejisine dönüştüğünü incelemektedir.

Kazakistan, Orta Asya’nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi olarak hem Çin Halk Cumhuriyeti hem de Rusya Federasyonu ile kara sınırına sahip olması dolayısıyla Avrasya jeopolitiğinde merkezi bir konuma sahiptir. Bu konum, yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik ve güvenlik temelli çıkarların kesişim noktasında yer almasını da beraberinde getirmektedir. Kazakistan’ın jeopolitik önemi, özellikle Çin ve Rusya arasındaki rekabetin giderek belirginleştiği bir dönemde daha da artmaktadır.

Kazakistan’ın bu önemli rolü, 20. yüzyılın sonundaki küresel dönüşümle daha da belirginleşmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması, yalnızca ideolojik bir bloğun sonunu değil, aynı zamanda Avrasya’nın jeopolitik haritasının yeniden şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Sovyet sonrası dönemde bağımsızlığını kazanan Kazakistan, hem Rusya’nın “yakın çevre” politikaları hem de Çin’in yükselen bölgesel etkisiyle başa çıkmak zorunda kalmıştır. Bu yeni dönemde Kazakistan, uluslararası sistemde kendine özgü bir dış politika çizgisi inşa etmeye başlamış ve çok vektörlü stratejisini bu zeminde temellendirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini tanıyan ilk ülke olmuş, böylece bölgedeki tarihsel ve kültürel bağlarına dayanarak stratejik bir açılım gerçekleştirmiştir. 1990’ların başındaki bu dış politika yönelimi, Türkiye’nin kendisini bölgede “model ülke” ve “lider aktör” olarak konumlandırma girişimiyle örtüşmektedir.  Bu strateji, Batı ile entegrasyon sürecini sürdürürken Rusya’nın etkisini dengeleme amacını da içinde barındırmaktadır. Ancak zamanla Türkiye, bölge politikalarında daha realist bir çizgiye yönelmiş; Rusya’yı dışlamayan, çok vektörlü bir dış politika anlayışına geçiş yapmıştır. Bu değişim, Türkiye’nin Avrasya politikasında daha pragmatik ve dengeleyici bir pozisyon benimsemesini beraberinde getirmiştir.

Çin ve Rusya Açısından Kazakistan’ın Kritik Rolü

Çin’in 14 ülkeyle kara sınırına sahip olması, güvenlik açısından potansiyel bir kırılganlık olarak değerlendirilmekte; bu durum, sınır güvenliği ve sınır ötesi istikrarı dış politikasının temel önceliklerinden biri haline getirmektedir. Bu bağlamda Kazakistan, Çin için yalnızca sınır komşusu değil, aynı zamanda stratejik bir güvenlik alanıdır. Pekin yönetimi, özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin istikrarını sağlama hedefi doğrultusunda Kazakistan’la olan ilişkilerini öncelikli düzeye taşımıştır.

Kazakistan, Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” (BRI) girişiminde kara ulaşımının omurgasını oluşturan Orta Koridor’un kilit ülkesidir. Bu hat üzerinden Avrupa’ya uzanan enerji ve ticaret yolları, Çin’in Batı’ya açılan jeoekonomik kapısını oluşturmakta, Kazakistan’ı bu stratejide vazgeçilmez bir ortak haline getirmektedir. Atasu-Alashankou gibi enerji boru hatları, Çin’in enerji arz güvenliği açısından Kazakistan’ı önemli bir tedarik kaynağına dönüştürmüştür.

Rusya için Kazakistan, Sovyet sonrası coğrafyada yakın çevre doktrininin merkezinde yer alan bir ülkedir. Avrasya Ekonomik Birliği, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü gibi kurumlar aracılığıyla Rusya, Kazakistan’la olan tarihsel, dilsel ve kültürel bağları kurumsallaştırmakta ve bölgede nüfuzunu sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak Çin’in ekonomik yükselişi, bu geleneksel etkiyi zayıflatma potansiyeline sahiptir.

Bu nedenle Rusya, Çin ile stratejik iş birliği yürütürken, arka planda örtük bir rekabeti de sürdürmektedir. Çin’in bölgedeki yatırım projeleri ve altyapı girişimleri, Moskova tarafından dikkatle izlenmekte; Rusya ise güvenlik odaklı iş birlikleriyle Kazakistan üzerindeki kontrolünü muhafaza etmeyi amaçlamaktadır.

Kazakistan’ın Dış Politika Stratejisi

Kazakistan, Çin ile Rusya arasında sıkışmadan, her iki aktörle de dengeli ilişkiler sürdürme çabası içinde çok vektörlü dış politika (multi-vector foreign policy) yaklaşımını benimsemektedir. Bu strateji, yalnızca Çin ve Rusya ile değil; Türkiye, ABD, Avrupa Birliği gibi aktörlerle de dengeli ilişkiler geliştirmeyi ve böylece dış politika alanını genişletmeyi hedeflemektedir.

Bu yaklaşım, sadece dışsal baskılara verilen reaktif bir tepki değil, aynı zamanda içsel dinamikleri ve stratejik hedefleri içeren çok boyutlu bir tercihtir. Kazakistan’ın dış politikadaki çok vektörlü yaklaşımı, yalnızca bölgesel güçlerin baskılarına karşı bir savunma refleksi değil, aynı zamanda stratejik bir özerklik üretme çabası olarak da değerlendirilmektedir. Çin dış politikası hem uluslararası sistemin baskıları hem de yerel düzeydeki tarihsel, kültürel ve etnik etkileşimlerle şekillenmektedir. Özellikle Kazakistan örneği, Çin’in yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik ve sosyo-politik düzeyde de nüfuz kurma eğiliminde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, Kazakistan’ın dış politikada denge kurma arayışının ne denli çok katmanlı bir stratejiye dayandığını göstermektedir.

Bu yaklaşım sayesinde Kazakistan, büyük güçler arasındaki stratejik boşluklardan faydalanmakta; enerji kaynakları, ulaştırma ağları ve bölgesel güvenlik üzerinden dengeleyici bir aktör olarak öne çıkmaktadır. ürkiye gibi küresel sistemde orta ölçekli güç statüsüne sahip, çok taraflı diplomaside aktif rol alan ve bölgesel etki kapasitesi bulunan ülkelerin varlığı, Kazakistan’ın büyük güçler arasındaki denge stratejisini sürdürmesini kolaylaştıran unsurlardan biridir.

Bölgesel Örgütler Yoluyla Hegemonya Arayışları

Çin ve Rusya’nın Orta Asya üzerindeki rekabeti, bölgesel örgütler üzerinden de incelemek mümkündür. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), bu bağlamda hem Çin’in hem de Rusya’nın bölgesel liderlik iddialarını taşıdığı çok taraflı bir platformdur. Çin bu örgütü normatif hegemonya inşa etme ve yumuşak güç kapasitesini artırma aracı olarak kullanmakta; Rusya ise güvenlik eksenli politikaları ön planda tutarak kendi etki alanını korumaya çalışmaktadır.

Bu örtük rekabet, örgüt içinde önceliklerin farklılaşmasına neden olmakta ve Kazakistan gibi ülkeler bu kurumsal gerilim alanlarında da denge politikalarını sürdürmektedir. Kazakistan, ŞİÖ’nün yanı sıra Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), BM ve AGİT gibi çeşitli platformlarda da aktif olarak yer almakta; bu da onun çok kutuplu dış politika anlayışını pekiştirmektedir.

Sonuç: Kazakistan’ın Avrasya Rekabetindeki Stratejik Konumu

Kazakistan, Orta Asya’da Çin’in jeoekonomik hamleleri ve Rusya’nın güvenlik odaklı stratejileri arasında kendine özerk bir alan yaratmaya çalışan, bu iki güç arasında dikkatli bir denge kurma çabası içinde olan stratejik bir aktör konumundadır. Geniş enerji rezervleri, Batıya uzanan ulaşım ve boru hattı koridorlarının kavşak noktası olması ve çok taraflı diplomasiye açık dış politika çizgisiyle Kazakistan, yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte de artan bir jeopolitik öneme sahiptir.

Çin’in Orta Asya’ya yönelik altyapı ve finans yatırımları ile Pekin merkezli ekonomik entegrasyon projeleri, Kazakistan’ı Kuşak ve Yol Girişimi’nin kara omurgası haline getirirken; Rusya’nın tarihsel bağları ve güvenlik merkezli bölgesel örgütlenmeler aracılığıyla sürdürmeye çalıştığı etki alanı, Kazakistan’ı Moskova’nın “yakın çevre” siyasetinde vazgeçilmez kılmaktadır. Bu iki dinamik arasında Kazakistan, çok vektörlü dış politikası sayesinde manevra alanı oluşturmakta, böylece yalnızca bağımlılık ilişkilerinden kaçınmakla kalmamakta; aynı zamanda bölgesel güçler arasındaki dengeyi aktif olarak şekillendirme imkânı da kazanmaktadır.

Sonuç olarak, Kazakistan Avrasya’nın merkezinde jeopolitik bir “bağlantı noktası” olmanın ötesine geçerek, büyük güç rekabetinin sürdürülebilir bir dengeye kavuşması açısından işlevsel bir dengeleyici aktör haline gelmiştir. Gerek ekonomik altyapı gerek diplomatik yönelim açısından ortaya koyduğu çeşitlilik, Kazakistan’ın kırılganlıkla fırsat arasında inşa ettiği stratejik esnekliğin temelini oluşturmaktadır. Bu durum, onu 21. yüzyılda Avrasya jeopolitiğinde yalnızca edilgen bir tampon değil, giderek daha aktif bir denge üreticisi olarak konumlandırmaktadır.

Kaynakça

  • Aydın, F. (2024). Neoklasik realizmin Çin dış politikasına uygulanabilirliği: Kazakistan örneği. Uluslararası İlişkiler ve Politika Dergisi, 4(2), 123–134.
  • Karaoğlu, O. (2022). Orta Asya’da ABD-Çin-Rusya rekabeti ve Türk dünyasına yansımaları. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Dergisi (USAD), (17), 135–158.
  • M5 Dergi. (2021, Mart 15). Orta Asya’da Rusya-Çin rekabeti: Enerji, jeopolitik ve ekonomi üçgeni.
  • Şen, U. B. (2023, Haziran 6). Avrasya coğrafyasında Çin-Kazakistan jeopolitik denklemi. TASAM.
  • Selimoğlu, S. İ. (2025). Orta Asya’nın kilit ülkesi Kazakistan: Çin ve Rusya arasındaki stratejik denge. Üsküdar Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (ÜSSAM).
  • Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu (UTUDAS). (2021). XI. 2C. 18. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

TÜDİM © 2025